İnsülinin İştah Artışındaki Rolü

İnsülinin İştah Artışındaki Rolü

Güzel bir akşam yemeği öncesi ve aslında çok da aç değilsin. Sofraya gelen ekmek sepetinden bir dilim alma gafletinde bulunuyorsun ve yemek gelmeden 3 dilim yediğini sonradan fark ediyorsun. Çok aç değildin ama vücudun sana yemek yeme sinyali gönderdi. Bu yanlış sinyali üreten 3 yaramaz hormon var: insülin, grelin ve leptin. Bu üç ismi unutma. Çünkü bu hormonların dengeli olması hem kilo yönetiminde hem de genel sağlığında çok önemli.

İnsülin iştahı nasıl etkiler?

İnsülin pankreasta salınır ve hücrelerin enerji olarak yeniden kullanmak için kan dolaşımından şeker veya glukoz almasını sağlar. Hücrelerin yaklaşık 1/3’ü insüline düzgün yanıt verme direnci gösterir. Rafine makarna veya beyaz ekmek gibi basit karbonhidrat zengini bir yemek yersen pankreasın daha fazla insülin salgılar.
İnsülin işini yapmadığında insüline dirençli açlık hissedersin. Fiziksel olarak aç olmasan da karşı konulmaz bir yemek yeme isteği duyarsın. Sürekli karbonhidratlar açısından zengin öğünler tüketirsen, karbonhidrat istersin çünkü vücudun sana daha fazla karbonhidrat yemen için baskı yapar.

Açlık ve iştah arasındaki farkı anlamak insülini ve daha önemlisi yemek alışkanlıklarını ilgilendiren süreci anlamana yardımcı olur. Acıktığın zaman yemek yeme ihtiyacın doğar çünkü acıkmak vücudun ihtiyacını sana bildirme şeklidir. Miden guruldar, açlık sancısına benzer sinyaller yollar. Açlık içgüdüseldir ve kontrol etmek mümkün olmaz. Ayrıca açlığı yok saymak bazı insanlarda ciddi sonuçlara yol açabilir. Düşük kan şekeri riski, beraberinde baş dönmesi ve yorgunluk gibi.

İştah ise yemek yeme arzumuzdur. Vücudumuzun gerçek besin ihtiyacından farklı bir anlam taşır. İştah duygumuz, beyin ve mide arasındaki koordineli çabanın sonucunda tetiklenir. Açlık kontrol edilemez ama iştah edilebilir, bastırılabilir hatta sıfırlanabilir. Çünkü iştah düzeyi beyin sinyalleri ile oluşur ve bu sinyaller davranış değişiklikleri yapılarak değiştirilebilir.

İştah ve tokluk dengesinin hem beslenme hem de kilo kontrolünde kritik önemi vardır. Bilinçli yeme isteği olarak tanımlanan iştah, başta sindirim sistemi ve merkezi sinir sistemi olmak üzere pankreas ve böbrek üstü bezleri tarafından kontrol edilir. Psikolojik olduğu kadar fiziksel faktörlerden de etkilenir. Her canlı enerji ihtiyacını karşılamak zorundadır. Bunun da en temel yolu besinlerdir.

İştahımızı beynimizdeki hipotalamus sayesinde yönetiriz. Gut, pankreas ve yağ dokusundan salınan sinyaller hipotalamusa iletilir. Hipotalamusta açlık ve tokluk merkezi olarak görev yapan bölgelerde hormon ve metabolitlere karşı hassasiyet kaybı olduğunda, kilo kaybı, kilo alımı ve obezite gibi sorunlar ortaya çıkar. Çünkü enerji alım dengesizliği yaşanır.

Şeker tüketimi sonrası ne olur?

Diline tatlı bir şey değdiği anda beynine şu mesaj gider: ‘Nefis!’ Beynindeki ödül mekanizması da anında çalışmaya başlar ve dopamin salgılar. Bu arada şeker mideye ulaşmış, mide öz suyu ile sulanmış ve ince bağırsağa gönderilmiş olur. Enzimler onu glukoz ve fruktoz olmak üzere iki moleküle ayırmaya başlar.
Şeker kamışından veya şeker pancarından elde edilen şeker, eşit oranlarda glukoz ve fruktoz içerir. Fakat laboratuvarda üretilen yüksek fruktozlu mısır şurubu genellikle glukozdan daha fazla işlenmiş fruktoz içerir. Sürekli tüketimi vücudun için büyük bir yıkımdır. Glukoz, ince bağırsak duvarlarından gelen kanla karışır ve pankreasın daha fazla insülin salmasını sebep olur. İnsülin ayrıca kandan glukoz alır ve enerji olarak kullanılmak üzere hücrelere gönderir. Şekerli yiyeceklerin çoğu ihtiyacından çok daha fazla glukoz içerdiğinden, vücudun dengesi hızla sarsılır. Beynin de buna, uyku düzenleyici hormon melatonin salgılayarak tepki verir. Sonuç ise fazla şeker tüketimi ve bunu takip eden çeşitli semptomlar!

İnsülin ayrıca beynine tokluk sinyalleri gönderen leptin hormonunun üretimini de engeller. İnsülin seviyen ne kadar yüksekse aç hissetme oranın o kadar yüksek olur. Yemekten yeni kalkmış olsan bile! Dahası, bu sahte açlık beynini vücudundaki glukozu göbek yağı olarak depolamaya yönlendirir.

Diğer sağlık riskleri

Dünya Sağlık Örgütü’ne göre, günlük enerjimizin yüzde 5’ten azını şekerden karşılamalıyız. Bu da, günlük karbonhidrat miktarının yüzde 10’una karşılık gelir. Bu oranlara kadar alınan şeker tolere edilebilir fakat fazlası vücuda zarar verir.

  • Vücuda alınan fazla şeker trigliseritlere (kanda bulunan bir tür yağ) dönüşür. Artan trigliserit, kardiyovasküler hastalıkların bir nedenidir.
  • Şekerli besin tüketim miktarına göre değişmekle birlikte fazladan alacağın 500 kalori sana aylık 2 kilo getirir ve bunu sürekli yapman obeziteye yol açabilir.
  • Ayrıca şeker tüketimi, tokluk sinyalini beyne ileten leptin hormonunun işlevini bozar. Tokluk sinyallerinin beyne iletilememesi daha fazla gıda tüketimine ve yine obeziteye neden olur.
  • Şeker tüketiminden sonra kan şekeri aniden yükselir ve hemen ardından insülin salgısı başlar. Aşırı şeker tüketimi, insülin reseptörlerini ve zamanla insülin direncini duyarsızlaştırır ve sonunda tip 2 diyabetle sonuçlanır.
  • Şeker, kan şekerini çok ani yükseltir ve düşürür. Bu, hipoglisemiye (kan şekeri düşüklüğü) neden olabilir.
  • Şeker tüketiminin bağışıklık sistemini zayıflattığı, konsantrasyon bozukluğuna neden olduğu ve başta meme kanseri olmak üzere bazı kanser türlerinin önünü açtığını da ekleyelim.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir